Sarılsak Geçer Mi?

Her hangi bir kitapçının kişisel gelişim için ayrılmış raflarından birinden rastgele elinize bir kitap alın ve sayfalarını çevirin. Muhtemelen tüm gücün kendi içinizde olduğunu, yeterince inanırsanız da başaracağınızı söyleyen bir kaç satıra rastlarsınız, devamında da bu gücünüzü nasıl etkili kullanacağınıza dair faydalı öneriler ve tavsiyeler. Peki ne için bu tavsiyeler? tabi ki daha mutlu, daha başarılı, daha

kazanımlı veya daha güçlü olmak için. Kısa zamanda doğru adımları atarak, milyarlarcasıyla paylaştığımız bu dünyadan sıyrılıp, yükselip, fark yaratmak için…. zengin, başarılı veya güçlü olursak daha mutlu olacağımızı varsayarak. Peki bu kadar kişisel gelişmesek de hep beraber gelişsek. Çünkü aynı zamanda biliyoruz ki; topluluklar içinde doğup, yaşamını topluluklar içinde sürdüren bir canlı türü olan insan için en önemli olgulardan biri de ilişki kurabilme ve sürdürebilme becerisi. İşte bu sebepten ötürü “kendi ayakları üzerinde duran, bağımsız, bireysel, güçlü ve savaşçı bireylerin” güzellemesinin yapıldığı kişisel gelişim sektörünün günümüzde vurguladığı yalnız insan modeline inat ilacımızı ilişkilerimizde aramayı öneriyorum. Yani illa kişisel gelişeceksek de gelişimin anahtarını sadece içimizde aramak yerine merceğimizi kişiler arası ilişkilerimize  odaklamak çok da yanıltıcı olmaz.

            Modern insanın güçlü, bağımsız az biraz da kendini beğenmiş dünyasında ilişkiye yani ikinciye yer açabilmek için verdiği mücadele ne kadar da paradoksal oysa ki. Bu derece yüceltilen bağımsız olma öğretilerinin içerisinde ‘ilişkilerle iyileşme’ kavramının neden önemli olduğunun sebebi de ilişkiler sayesinde gelişen bedenimiz, ruhumuz, düşüncelerimiz ve davranışlarımız. Anne karnındaki konforlu doğum öncesi yaşam formunun dünyaya geldiğimiz anda yerini kaygı, telaş ve çaresizliğe bırakıyor olması kaçınılmaz bir gerçek. Pek çok bilim insanının hemfikir olduğu insan yavrusunun doğumunun prematüre oluşu gerçeği, hayatta kalmak için bir yetişkin bakımını bizler için zorunlu kılıyor. Bakım veren olmadığı zaman yaşamla bağdaşmak mümkün olamayacağından bir bebeğin bağlanma davranışı geliştirmesi hayati önem taşır. Fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarımızın giderilmesi için diğer insanlara muhtaç oluşumuzu sadece bebeklik döneminde önemliymiş gibi algılıyor olmamız belki de düştüğümüz en önemli hataların başında geliyor. Yetişkin olduktan sonra fiziksel ihtiyaçlarımızı kendi kendimize karşılama becerisine sahip olduğumuz bir gerçek… peki ya duygusal ihtiyaçlarımız? 

            Duygusal olarak kendi kendimize yetebildiğimizi söylersek bu büyük bir yalan olur. Özellikle stres, kaygı, üzüntü, endişe, korku ve sıkıntı yaratan yaşam olayları karşısında diğer insanlar tarafından yatıştırılmaya, sakinleştirilmeye ve teskin edilmeye daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. İşte diğerlerine en çok ihtiyaç duyduğumuz bu zorlanma anlarında bize en iyi gelen kişiler ise duygusal partnerlerimiz şüphesiz ki. Hayatımızda duygusal ihtiyaçlarımızı karşılama konusunda en büyük desteği aldığımız partnerlerimizle birlikte zorlukların üstesinden geldiğimizi söyleyebiliriz. Partnerimizle kurduğumuz güvenli duygusal temas yaşam kalitemizi arttırdığı gibi negatif durumlara karşı baş etme becerilerimize de katkı sağlıyor.

            Duygusal temas dediğimiz zaman, partnerimin beni desteklediği, kolladığı, güvenli ortamı sağladığı, sakinleştirdiği ve yatıştırdığını hissetmekten bahsediyorum. Peki tüm bunların yanı sıra gerçek bir fiziksel temas, örneğin içten bir sarılma ve kucaklaşma…. işte onun iyi hissettiren gücünü başka bir yerde aramak hata olur.

            Pek çok çift ilişkisinde çatışma alanları mevcuttur. Fikirlerin, beklentilerin, taleplerin uyuşmadığı zamanlar; anlaşılmadığımızı, onaylanmadığımızı düşündüğümüz anlar ve hatta suçlandığımız ve eleştirildiğimiz tartışma ve kavga ortamları…. Tüm bu durumlar ilişkiye zarar verir ve partnerleri hissedilen duygusal güvenlik ortamından uzaklaştırır. Desteğininden en çok faydalanacağım kişi ile aramda soğuk bir mesafe oluşturur ve bu durum partnerimle aramdaki bağın kopabileceğine dair tehdit yaratır. Oysa ki o sırada en çok ihtiyacım olan şeyin partnerimin desteği olduğu gerçeğini görmezden gelerek koyduğum bu mesafe ilişkimi zorlamaktan başka bir işe yaramaz. Tam da bu zorlanma anlarında mesafe ile soğumak ve uzaklaşmak yerine birbirimize daha da yaklaşıp sarılmayı başarırsak kaygımız ve kırgınlığımız geçer mi? Yakınlık, güvenlik, sıcaklık ve destek duygularını daha da çok hissetmemizi sağlayan sıcak bir kucaklaşmanın iyileştirici etkisini etkili kullanabilirsek, geçer…

Bize Ulaş

Bizi arayın veya eposta gönderin, sizinle iletişime geçelim. Tüm sorularınızı iş günlerinde yanıtlamaya çalışıyoruz.