Ereksiyon problemleri cinsel aktiviteyi başlatmak, sürdürmek ve bitirmek için gerekli olan ereksiyonu sağlayamama ya da sürdürememe olarak tanımlanır. Ereksiyon, doğru hormonal koşullara, sağlıklı bir penis anatomisine, yeterli vasküler kaynağa, sağlam ve iyi işleyen bir sinir sistemine bağlı nörovasküler bir reflekstir. Fiziksel temelde bunlardan herhangi birisinde var olan sorunlar, ereksiyon sorunlarına yol açabilir.
Genital sistem fiziksel açıdan sağlam olsa bile, ereksiyonu kontrol eden otonom vasküler refleksler, bilinçdışı çatışmalardan ve duygulardan kaynaklanan aksamaya hassas ve bağımlıdır. Bundan dolayı fiziksel açıdan sağlıklı bir bedene sahip olmasına rağmen psikolojik kökenli olarak ereksiyon bozukluğu yaşamak mümkündür. Psikolojik kökenli ereksiyon bozukluğu genç erkeklerde daha yaygındır ama organik etkenler orta yaşta birden artışa geçer. 50 yaş üstü erkeklerin %50’sinin ereksiyon sorunlarının altında belirli hastalıklar ve ilaçlar önemli rol oynar.
Masters ve Johnson (1970), sertleşme bozukluğunu birincil empotans ve ikincil empotans olarak sınıflandırarak tanımlamışlardır. Buna göre; koital teması başarıyla gerçekleştirmek yeterli ereksiyonu asla başaramayan ya da sürdüremeyen erkeğin durumunu birincil empotans, seksüel birleşmeyi başarıyla gerçekleştirebilen bir erkek, sonradan başarısızlık yaşarsa da ikincil empotans olarak sınıflanır ve tanımlanır. Birincil empotansa, cinsel aktiviteye karşı dinsel, ahlaki ya da kontrolden kaynaklanan çocukluk döneminde maruz kalınan sert öğretiler yol açabilir. Başaramama korkusu, cinsel mitler, cinselliğin aşağılandığı, ayıplandığı ve suç sayıldığı ortamlarda yetişmek, ödipal çatışma, penise ve ilişkinin niteliğine ilişkin abartılı beklentiler, kişinin kendi kendine yaptığı olumsuz değerlendirmeler, travmatik cinsel yaşantılar ve deneyimler, kişilik örüntüleri ve psikolojik problemler (obsesif kişilik örüntüsü) birincil empotans nedenleri arasında sayılabilir. Evlilikte eşler arası uyumsuzluk, eşe karşı duyulan öfke gibi birtakım olumsuz duygular, rol karmaşası, ilişkide güç dengelerinin bozulması, ilişkide seyirci rolünü üstlenme, yakınlaşma korkuları, bağlılık, reddedilme durumlarına yanıt, performans anksiyetesi, ilişkinin aşırı monotonlaşması ve kadının pasif olması, özbakım ve hijyen sorunları ve hamile bırakma bırakma korkusu da ikincil empotans sebepleri olabilir. (Güçsüzlük anlamına gelen empotans sözcüğünün yerine günümüzde artık erektil disfonksiyon tabiri daha yaygın olarak kullanılmaktadır.)
Son zamanlarda medikal tedavilerin yaygınlaşması bu duruma yol açabilecek psikolojik ve çevresel etkilerinin ikinci planda kalmasına sebep olmaktadırlar. Erektil disfonksiyon erkeklerin gündelik yaşamlarını, kendilerine olan güvenlerini, cinsellikten aldıkları doyumu ve ilişkilerini olumsuz yönde etkiler dolayısıyla bu vakaları değerlendirirken partnerleriyle biyopsikolojik etkileşimlerini, ilişki dinamiklerini ve çevresel faktörleri tartışmak durumundayız.