Çocuğun psiko-sosyal gelişimiyle paralellik seyreden kimlik gelişiminin en önemli unsurlarından birisi de cinsel kimlik gelişimidir. Kimlik kavramını açıklarken ‘ben kimim?’ sorusuna verilen cevap şeklinde tanımlarız ve bu soruya verdiğimiz cevap çoğunlukla tek bir cümle içermez. Kimliğimizin pek çok yönü olduğu ortadadır ve bu anlamıyla cinsel kimlik tanımını yaparken ‘bireyin kendini kadın ya da erkek olarak algılaması, tanımlamasıdır’ diyebiliriz.
Çocukta cinsel kimliğin gelişimi konusunda belirleyici süreçlerden bahsetmeden önce önemli bir kaç kavramı açıklamak yerinde olacaktır.
Öncelikle cinsel kimliği biyolojik cinsel kimlik ve ruhsal cinsel kimlik olarak ayırabiliriz.
Biyolojik Cinsel Kimlik;
Cinsiyeti belirleyen 23. kromozom çiftinin XX veya XY olması ve dış üreme organları anlamındadır. Bedenen dışarıdan en fazla gözlemlenen kısmımız dış genital organlarımız olduğu için bebekler doğumda cinsel organlarına göre kız veya erkek olarak tanımlanırlar. Ancak bazen insanlarda XX veya XY kromozomlarının dışında da kalıtsal nedenlerden kaynaklanan genotiplere rastlanmaktadır. Biyolojik olarak cinsiyet atamasında zorlukların veya belirsizliklerin yaşanabileceği olası durumlar şunlardır;
İnterseksüalite (Intersex): Döllenmenin gerçekleştiği ilk evrelerde cinsel organ oluşumunun başlamaması durumunda ortaya çıkan bu tablolarda kişi ne genetik olarak ne hormonel olarak ne de biyolojik olarak erkek veya kadın sınıfına girmez. Bazı vakalarda küçük bir penis yanı sıra büyük bir vajina oluşurken bazı vakalarda küçük bir penis ve klitoris bulunabilir.
Androjen Sendromu: Kalıtsal bir metabolik hastalıktır ve böbrek üstü bezlerinin sağlıksızlığı normal seviyede kortizol ve aldesteron hormonu salgılanmasını engeller. Böylelikle seksüel hormon dengesinde meydana gelen bozulma kadınlarda erkeksi bir görünüme, erkeklerde ise erken gelişmeye sebep olur.
Klinefelter sendromu: Fazladan bir X kromozomu olması sebebiyle XXY şeklinde kalıtımsal bir bozukluk meydana gelir. Çocukluk çağında normal gözüken erkek cinsel organları, ergenlikte testislerde küçülme, testesteron seviyesinde düşme ve spermlerde fonksiyon bozukluğu bekler.
Turner sendromu: Kadınlarda görülen tek X kromozomuna sahip olma durumudur. Kısa boy, infertilite (kısırlık) ve gelişmemiş yumurtalıklara yol açar.
Ruhsal Cinsel Kimlik;
Ruhsal cinsel kimliğin gelişiminin üç bileşeni vardır.
- Çekirdek cinsel kimlik: İçsel ve psikolojik bir süreç olup kişinin kendini kadın ya da erkek olarak tanımlaması anlamına gelir. 18-24 civarında çocuklar kendi cinsiyetlerini tanımlamaya başlarlar ve bu cinsel kimliğin en erken ifadesidir. 3 yaş döneminde davranışsal belirtileri ortaya çıkar, başkalarının cinsiyetini de farketmeye başlarladıkları bu dönemde kendilerini ait hissettikleri cinsiyetten ebeveynle özdeşim kurmaya başlarlar. 5-6 yaş döneminde ise cinsel kimlik sabitliği kavramı yerleşir ki bu cinsiyetin hiçbir zaman değişmeyeceği sabit kalacağı inancıdır.
- Toplumsal cinsiyet rolleri: Ebeveynlerin çocuklarını toplumun cinsiyete uygun özelliklerle uyumlu yetiştirmesidir. Toplumun o cinsiyete uygun olarak gördüğü özellikleri çocuğun giysileri, oyuncakları, oyun arkadaşları, oyunları, davranış özellikleri ve hatta meslek belirlemede kriter olarak kullanılması olarak karşımıza çıkar.
- Cinsel yönelim: Bireyin cinsel duygu, davranış ve çekim açısından hangi cinsiyete yöneldiği ile alakalıdır. Cinsel yönelimin karşı cinse olması yani kişinin cinsel partner olarak karşı cinse yönelmesi heteroseksüellik, kendi cinsine yönelmesi homoseksüellik, her iki cinse cinse yönelmesi durumuna biseksüellik, herhangi bir cinse yönelim olmadığı takdirde de aseksüellik olarak tanımlanır.
Cinsel kimlik, bireyin kendi bedenini ve benliğini belli bir cinsiyet içinde algılayışı, kabullenişi ve davranışlarını buna uygun biçimde şekillendirmesidir. Genelde kişinin cinsel kimliği ve biyolojik kimliği birbirine paraleldir. Cinsel kimlik, cinsel davranışlar ile şekillenir. Cinsel davranışlar, cinsel yakınlık kurabilmek ve cinsel doyum sağlamak için ortaya çıkar ve böylelikle fizyolojik ihtiyaçların yanı sıra duygusal ihtiyaçlarımızı da karşılamaya yönelik hizmet eder. Toplumun genelinde cinsel kimliğin sağlıklı gelişebilmesi için bireyin biyolojik cinsiyetine uygun özellikler ve davranışlar göstermesi beklenir. Cinsel kimlik kazanımında en önemli etken, özdeşim kurmaktır. Başka bir deyişle çocuk kız veya erkek davranışlarını, kendi anne babasını rol model alarak ve onlarla özdeşim kurarak benimser. Çocuk, anne babasının cinsiyete bağlı pek durum, tavır ve davranışı bilinçsiz olarak tekrarlar ve zamanla kendi kişiliği içinde yoğurur. Evde kazanılan cinsel kimliğini çocuk zamanla sosyal çevresindeki insanlar ve akranları ile karşılaştırır ve çevresinde pekiştirerek toplumsal cinsiyet rollerinin de etkisiyle olgunlaşır.
Cinsel Kimlik Bozuklukları
Çocuklar ve ergenlerde cinsel kimlik bozukluğunun en önemli özelliği karşı cinsin cinsel kimlik özelliklerinin güçlü bir şekilde tercih edilmesi ya da bu özelliklerle yanlış özdeşimdir, böylelikle birey diğer cinsiyetteki kişi olarak yaşama konusunda güçlü ve yaygın bir tercihte bulunur. Tanı ölçütleri başvuru el kitabı olan DSM-V’de Cinsel Kimliğinden Yakınma şeklinde yer alır ve ‘karşı cinsten olmayı çok isteme ya da karşı cinsten olduğu konusunda diretme’ olarak tanımlanır.
Çocukta cinsel kimlik bozukluğu pek çok tercih (oyuncak seçimi, yeğlenen etkinlikler, rol fantezisi vb) ve davranışla anlaşılabileceği gibi bireyin kendisi tarafından sözel olarak da ifade edilebilir. Genellikle bu durumdaki çocuklar kendi cinsiyetleriyle ilgili olumlu ifadeler kullanmazlar, kendi cinsiyetinden rahatsızdır ve biyolojik cinsiyetini reddeden bir tutum içindedir. İlk davranışsal belirtileri erken çocukluk döneminde ve okul öncesi yaşlarda kendini gösterir, bu yıllar cinsiyete özgü davranışların belirdiği, gözlendiği yıllardır.
Çocukta cinsel kimlik bozukluğunun belirleyicisi olabilecek bazı gelişimsel sorunlar görülür. Bunların içinde en yaygını çocuğun diğer cinsiyete ait olmak istediğini belirtmesi veya diğer cinsiyete ait olduğu konusunda ısrar etmesidir. En sık klinik görüntü, çocukların kendi cinsiyetlerini bilmeleri, ancak diğer cinsiyetten olmayı arzu etmeleri biçimindedir. Karşı cinsle özdeşimde yaşa bağlı özellikler gözlemlenebilir. Evcilik oynarken karşı cins rollerini tercih etme, karşı cins gibi giyinme veya karşı cinsten rol model seçerek özdeşim kurmak şeklinde olabilir. Cinsiyet sürekliliğinin kazanıldığı 4-5 yaş civarında çocuk karşı cins etkinliklere dahil olmasının gerçekten de onun cinsiyetini değiştireceğine inanabilir.
Cinsel Kimlik Bozukluklarının Tedavisi;
Çocukluktaki cinsel kimlik bozukluğunun tedavisinde kullanılan bir hormon tedavisi ya da ilaç yoktur. Tedavi için kullanılan yaklaşımların içerisinde davranış terapisi, aile terapisi, ebeveyn danışmanlığı, grup terapi ve bu yöntemlerin eklektik uygulamaları bulunur.
Bu tedavi girişimleri cinsel kimlik bozukluğunu çocuklarda ergenlere göre daha çok azaltabilmektedir. Şiddetli cinsiyet reddi söz konusuysa ergenlik döneminde azaltılması oldukça güçleşir. Bu sebeple erken tedaviye başlamak önemlidir. Ayrıca tedavi yaklaşımları içinde ebeveynlerle çalışmak büyük önem arzeder. Aile tutumları cinsel kimlik bozukluğunun sebebi de olabileceği gibi sürdürücü etmen olarak da karşımıza çıkabilir.
Cinsel kimlik bozukluklarının tedavisinde kısa süreli hedeflerin içerisinde toplumdan dışlanma ve çatışmayı önlemenin yanı sıra altta yatan psikopatolojiyi hafifletmek yer alır. Uzun süreli tedavi hedefi ise ergenlik sonrası dönemde artan cinsiyet reddine bağlı cinsiyet değiştirme girişimlerinden korumaya odaklanılır.
Cinsel Yönelim
Cinsel kimlik ile cinsel yönelim kavramları pek çok kişi tarafından karıştırılan durumlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Cinsel kimlik bireyin kendisini hangi cinsiyette hissettiği ve tanımladığıyla ilgilidir; cinsel yönelim ise bireyin kendine cinsel partner olarak hangi cinsle ilgi ve yakınlık kurduğuyla alakalıdır. Cinsel yönelimin farlı olması bireyin illa ki bir cinsel kimlik bozukluğu yaşadığı anlamına gelmez.
Toplumsal olarak atanmış cinsiyetimize dair beklenen rol ve davranışlar vardır ve çoğunlukla sahip olduğumuz cinsiyete özgün davranmamız ve cinsel partner olarak da karşı cinse yönelmemiz en çok kabul gören durumdur. Ancak bireylerin kendilerini cinsel açıdan tanımladıkları kimlikleri ve toplumsal cinsiyet rolleri uyuşmadığı zaman ya da cinsel yönelimleri her zaman karşı cinse yönelik olmadığı zaman baskı ve önyargılar sebebiyle toplumdan dışlanmayla karşılaşmaları çok yaygındır. Cinsel kimlikleri ve cinsel yönelimleri sebebiyle pek çok birey bu durumla baş etme konusunda zorluklar yaşamaktadır.
Bireyin cinsel yönelimi karşı cinse olduğu zaman heteroseksüel, kendi cinsine olduğu zaman homoseksüel (eşcinsel), her iki cinse birden olduğu zaman ise biseksüel olarak tanımlanır. Bu yönelimlerin hiçbirisinin içerisinde sağlıksız olan bir durum yoktur ya da herhangi biri diğerinden daha normal veya daha doğal şeklinde tanımlanamaz.
Bir bireyin homoseksüel veya biseksüel olması aynı zamanda karşı cins kimliğini benimsemesini gerektirmez. Karşı cinsin davranış ve rollerini üstlenen bireylere travesti; cinsiyetlerini değiştirerek ruhsal ve bedensel olarak karşı cinsi tercih etmiş bireylere de transeksüel adı verilir.
Cinsel yönelimleri farklılığının sebepleri ve kökenleri henüz bilimsel olarak net bir şekilde ortaya konulmamıştır. Ancak cinsel yönelimin kişinin hayatının bir döneminde seçmiş ya da tercih etmiş olduğu bir durum olmadığı oldukça açıktır. Cinsel yönelim tercih edilen değil, fark edilen ve karşı karşıya kalınılan bir durumdur.
Cinsel Yönelim Değiştirilebilir mi?
Cinsel yönelim tedavi edilmesi gereken bir hastalık veya değiştirilmesi, düzeltilmesi gereken bir bozukluk değildir. Cinsel yönelimi düzeltmeyi amaçlayan ve onarım terapisi adı altındaki bir takım uygulamalar bilim ve ahlak dışıdır. Heteroseksüelliğin tek ve normal yönelim olduğu fikrinin yaygınlığı diğer yönelimlerin düzeltilmesi gereken bir durum olarak algılanmasına sebep olabiliyor. Oysa ki toplumun heteroseksüel yönelim dışındaki durumları kabul etmemesi homoseksüel ve biseksüel bireylerin toplum içinde kabul ve onay görmesinin önüne geçmektedir. Heteroseksüel olmadığı için toplumda önyargı, dışlanma, suçlanma ve hatta şiddete maruz kalan kişi sayısı oldukça fazladır ve toplumdaki bu homofobi olarak tabir edilen tepkisel durum sırf cinsel yönelimi farklı olduğu için pek çok kişinin suçluluk ve utanç duymasına neden olmaktadır. Bu noktada farklı cinsel yönelimleri olan bireyler karşılaştıkları güçlüklerle baş etmek, kendisini olduğu gibi kabul ettirmek, çevresinden gelen olumsuz tepkilere karşı kendisini savunabilmek ve ruhsal olarak güçlenmek adına psikolojik destek almayı tercih etmektedirler.